Vicdanı delinmiş bir dünyada yaşıyoruz. Kendi
çelişkilerinin zebunu olmuş, insanlığın kaderini ilgilendiren büyük çelişkilere
teğet geçen milyonlarca insanın ağırlığı altında, hangi tarafa döneceğini
şaşırmış bir dünyada yaşıyoruz. Her şey yolunda mı yoksa benim mi kafam
karışık?
Şu garip insanların ülkesinde bir çocuk yüreğiyle dünyaya
bakarken, birilerinin sürekli aydınlığa perde çekmeye çalışması nedendir?
İnsan sormadan edemiyor: Yaşamı daha yaşanılır kılmaya
çalışan sevgi ve güzellik işçileri boşuna mı çekiyorlar bunca acıyı bu değerler
uğruna? İnsanlığın yüzü hep karanlığa dönük mü olacak? Boşuna mı bunca umut,
özlem?..
Nedir sorumlusu tüm bunların? Sevginin, güzelliğin önüne
karanlığı, çirkinliği koyan nedir? Duygularımız mı, aklımız mı?
Diyorlar ki artık akıl ön plandaymış. Akla danışılarak
yapılıyormuş her iş. Öyleyse akıl bana izah edebilir mi dilenen çocukların
halini? Savaşları, yoksulluğu, canına kıyılan milyonlarca masum insanı,
gözyaşını, çıkar kavgalarını ve bu uğurda yok edilmeye çalışılan ülkelerin
acılarını anlatabilir mi akıl bana? Yüzyıllardır aklın egemenliği değil midir
tarihin kanla yazılmasını sağlayan?
Akıl, sevgiyi yüceltirken neden bağrında bu duyguyu
taşıyanları yalnızlığa mahkûm eder? Aklın hüküm sürdüğü bu yeryüzünde, sevginin
barınmasına olanak bırakmadığından değil midir, bu duygunun yalnız
yüreklere sığınması?
Bunca kötülük aslında aklın kötüye kullanılmasından mı
kaynaklanıyor diyorsunuz? Yani diyorsunuz ki, aklın kötü bir yanı var ve iyi
yanı, bu kötü yanının egemenliğini kıramadı.
Oysa sevginin iyisi-kötüsü yoktur. Sevgi salt sevgidir.
Değilse adı sevgi değildir zaten. Sevgi ve akıl, insanoğlunun kullanmayı
bilmediği iki kavramdır. Bu iki duygunun şeytanı, akıl değil midir? Âdem’e
elmayı yediren şeytan gibi. Bir filozof diyor ki;’Kahrolası akıl, yükselişimiz
senin sayende oluyor, ama yıkılışımızda senin sayende olacak.’
İki yol var: Ya bugüne kadar süregeldiği gibi aklın
egemenliğine boyun eğip ‘İnsan insanın kurdudur.’ önermesini aklın
yasası kabul etmeye devam edeceğiz ya da bir defa olsun sevgi, yalnız yüreklerdeki
barınağından, salınacak yeryüzü arenasına.. Belki o zaman biraz olsun azalır
kavgalar, acılar…
Bugün yapılması gereken, hedefi, zemini ve süresi belli
olmayan savaşlar değil, dünya nüfusunun önemli bir bölümünü yoksulluğa,
yoksunluğa mahkûm eden eşitsizlikleri giderecek programların hayata
geçirilmesidir. Akıl bu yönde çalıştırılmalıdır. Refahın, adaletin,
özgürlüklerin ve demokrasinin tüm dünyada ve özellikle ülkemizde egemen
olabilmesinin olanaklarını yaratmak için mücadele verilmelidir.
Aslında aklımızı doğru kullanarak ve içine sevgiyi de
koyarak, yeni bir Türkiye, yeni bir dünya yaratmak mümkündür.
Eşitlikçi, adil, demokratik ve özgür bir ülke için, tüm
halkımız bir araya gelmelidir. Gerici her türlü faaliyete dur denilmelidir.
Kendi çıkarları ve hedefleri doğrultusunda hiçbir kural ve hukuk dinlemeyen ABD
ve diğer devletlere boyun eğilmemelidir. Küreselleşmeye ve yarattığı
yoksulluğa, eşitsizliğe dur denilmelidir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi; ’’Zafer,
‘zafer benimdir’ diyebilenin, muvaffakiyet, ‘muvaffak olacağım’ diye başlayanın
ve ‘muvaffak oldum’ diyebilenlerindir.’’
Vatan sevgisi yüreklere hapsedilmediği zaman ve onun için
mücadele edildiği takdirde ulaşılacaktır aydınlık günlere. Aydınlığımıza perde
çekmeye çalışanlar kendi karanlıklarında boğulacaklardır bir gün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder